top of page

ENDÜSTRİYEL TASARIM HAKKINA TECAVÜZÜN TESPİTİ, DURDURULMASI VE ÖNLENMESİ

Güncelleme tarihi: 6 Mar 2019


Photo by Victoria Bilsborough

Dava, tescilli tasarıma tecavüzün tespiti ve önlenmesi istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin davetiye sektöründe faaliyet gösteren, yenilik ve ayırt edicilik kriterlerine haiz tasarımları ile piyasada tanınan bir firma olduğunu, ancak davalının müvekkiline ait tescilli tasarımların ayniyet derecesinde benzerlerini ürettiğini, bu durumun müvekkilinin tasarım haklarına tecavüz teşkil ettiğini ileri sürerek, tecavüzün tespitini, durdurulmasını, önlenmesini, tasarımdan doğan haklara tecavüz suretiyle üretilen ürünlere ve bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan araç ve gereçlere el konulmasını ve hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: dava konusu 2007/3224 sayılı tasarım belgesindeki 14 numaralı tasarıma tecavüzün belirlenmesi hususunun özel ve teknik bilgiyi gerektirip gerektirmediği, bu hususta bilirkişi görüşüne başvurulmuş olması nedeniyle bilirkişi raporunun ilgili kısmının mahkemece kabul edilmemesi halinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 281’inci maddesi gereğince yeniden inceleme yaptırılması ya da ek görüş alınmasının şart olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre 14 numaralı tasarım yönünden yeniden rapor alınmaksızın davanın reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

6769 Sa.Ka. FSEK.2, 4 No:KHK/5543, 9 HMK.266, 281 6754 Sa.Ka.3


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Taraflar arasındaki “endüstriyel tasarım hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması ve önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.07.2012 gün ve 2011/82 E., 2012/189 K. sayılı karar taraf vekillerince temyiz edilmekle, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 10.02.2014 gün ve 2013/856 E., 2014/2141 K. sayılı kararı ile:

“…Davacı vekili, müvekkilinin davetiye sektöründe faaliyet gösteren, yenilik ve ayırt edicilik kriterlerine haiz tasarımları ile piyasada tanınan bir firma olduğunu, ancak davalının müvekkiline ait tescilli tasarımların ayniyet derecesinde benzerlerini ürettiğini, bu durumun müvekkilinin tasarım haklarına tecavüz teşkil ettiğini ileri sürerek, tecavüzün tespitini, durdurulmasını, önlenmesini, tasarımdan doğan haklara tecavüz suretiyle üretilen ürünlere ve bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan araç ve gereçlere el konulmasını ve hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin davacının tasarımlarını üretmediğini ve satmadığını, müvekkiline ait davetiyelerin yeni ve kendine özgü, ayırt edici özellikleri bulunan davetiyeler olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 2010/01103 sayılı tasarım belgesindeki 10 nolu tasarım, 2007/03224 sayılı tasarım belgesindeki 30 nolu tasarım ve 2007/01468 sayılı tasarım belgesindeki 23 nolu tasarımların davalı tarafça taklit edilerek ürettiği davetiyelerde kullanmış olması sebebiyle davacı tasarımına tecavüz oluşturduğu, davacının tescilli belgesindeki 14 nolu tasarıma konu ürün ile davalının ürettiği davetiye karşılaştırıldığında, kapaklı olması haricinde benzerlik bulunmadığı, birbirinden farklı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Dava, tescilli tasarıma tecavüzün tespiti ve önlenmesi istemine ilişkindir.

554 sayılı KHK`nın 11. maddesi uyarınca tescilli tasarımın koruma kapsamı belirlenirken buna 7. maddeye uygun olarak o tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde yarattığı genel izlenimle bariz bir benzerlik gösteren bütün tasarımlar dikkate alınır. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere tecavüzün varlığının belirlenebilmesi bakımından yapılacak kıyaslama esasen tasarım uzmanı bilirkişilerin yapabileceği özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir değerlendirmedir. Bu kapsamda tasarımcı bilirkişiler kıyaslanan tasarımlar bakımından özel ve teknik bir değerlendirme yaptıktan sonra, bu değerlendirme kapsamında söz konusu tasarımlara konu ürünlerin bilgilenmiş kullanıcı gözüyle yarattıkları genel izlenim itibariyle benzer olup olmadıkları konusunda görüş bildirmeleri gerekir. Bu bakımdan dava konusu 2007/3224 sayılı tasarım belgesindeki 14 nolu tasarıma tecavüzün belirlenmesi hususu özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği ve mahkemece bu hususta bilirkişi görüşüne başvurulduğu, raporun yetersiz kabul edilmesi halinde HMK`nın 281.maddesi gereğince yeniden inceleme yaptırılması ya da ek görüş alınması mümkün olduğu halde mahkemece bu hususunun hukuki değerlendirme kapsamında kaldığından bahisle yazılı şekilde 14 nolu tasarım yönünden davanın reddi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava endüstriyel tasarım hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması ve önlenmesi ile üretimde kullanılan araç ve gereçlere el konulması, hükmün ilanı taleplerine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkili şirketin 1980 yılından bu yana davetiye sektöründe faaliyet gösteren bir firma olduğunu, müvekkilinin ürünlerini Erdem Davetiye, Erdem Sünnet, Kristal Davetiye ve Kristal Kartvizit markaları altında tüketicilerin beğenisine sunduğunu, müvekkilinin yenilik ve ayırt edicilik kriterlerine sahip tasarımları ile piyasada tanınan, bilinen ve tercih edilen bir firma olduğunu, müvekkili tasarımlarının Türk Patent Enstitüsü (TPE) nezdinde tescilli olduğunu, ancak hâl böyle iken davalının, müvekkiline ait tescilli tasarımların ayniyet derecesinde benzerlerini ürettiğini ve bu durumun müvekkilinin tasarım haklarına tecavüz teşkil ettiğini ileri sürerek, müvekkiline ait tasarımlarına tecavüzün tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, tasarımdan doğan haklara tecavüz suretiyle üretilen ürünlere ve bunların üretiminde doğrudan doğruya kullanılan araç ve gereçlere el konulmasına ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili şirketin bir davetiye üreticisi olarak davacının tasarımlarını üretmediğini ve satmadığını, müvekkilinin üretimini yaptığı davetiyelerin yeni ve kendine özgü, ayırt edici özellikleri bulunan davetiyeler olduğunu, müvekkili şirket tarafından üretilen davetiyeler ile davacı tarafından üretilen davetiyeler arasında iltibasa neden olacak benzerlik bulunmadığını, davacı taleplerinin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece 2010/01103 sayılı tasarım belgesindeki 10 numaralı tasarımın, 2007/03224 numaralı tasarım belgesindeki 30 numaralı tasarımın ve 2007/01468 numaralı tasarım belgesindeki 23 numaralı tasarımların baskı teknikleri görsel tasarım öğelerinin yerleştiriliş şekli, görsel orantılar ve yine görsel bütünlüğün korunarak yeni alternatifler hazırlanabileceği halde, çok sayıda seçenek özgürlüğünden istifade edilmeyerek davalı tarafça taklit niteliğinde ürettiği davetiyelerde kullanmış olması sebebiyle davacı tasarımına tecavüz oluştuğu; her ne kadar bilirkişi raporunda davacının 2007/03224 sayılı tasarım belgesindeki 14 numaralı tasarıma tecavüz edildiği mütalaa edilmiş ise de her iki davetiye görsel olarak karşılaştırıldığında, kapaklı olması haricinde benzerlik bulunmadığı, birbirinden farklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve davacının davetiye tasarımlarından 2007/1103 sayılı belgenin 10 numaralı, 2007/1468 sayılı belgesinin 23 numaralı ve 2007/3224 sayılı belgesindeki 30 numaralı davetiye tasarımlarına tecavüzde bulunduğunun tespiti ile menine, davacının 2007/3224 sayılı tasarım belgesindeki 14 numaralı tasarıma tecavüz iddiasına yönelik talebin reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyiz isteminde bulunması üzerine davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle davacı yararına bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: dava konusu 2007/3224 sayılı tasarım belgesindeki 14 numaralı tasarıma tecavüzün belirlenmesi hususunun özel ve teknik bilgiyi gerektirip gerektirmediği, bu hususta bilirkişi görüşüne başvurulmuş olması nedeniyle bilirkişi raporunun ilgili kısmının mahkemece kabul edilmemesi halinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 281’inci maddesi gereğince yeniden inceleme yaptırılması ya da ek görüş alınmasının şart olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre 14 numaralı tasarım yönünden yeniden rapor alınmaksızın davanın reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle endüstriyel tasarım kavramına ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

Tasarım hukuku ilk olarak XVI’ncı yüzyılda Fransa’da tekstil ürünlerindeki desenlerin başkaları tarafından taklit edilmesinin önüne geçmek için geliştirilmeye başlanmıştır. Ülkemizde ise 1995 yılına kadar 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK)’nda yer alan hükümler ile (FSEK m.2, m.4) koruma sağlanırken, 27.06.1995 tarihinde 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (554 sayılı KHK) yürürlüğe girmiştir. Son olarak da, 10.01.2017’de yürürlüğe giren endüstriyel tasarımların korunmasına ilişkin usul ve esaslar, 6769 sayılı Sınai MülkiyetKanunu’nda düzenlenmiştir. Mevcut davaya olay tarihinde yürürlükte olan mülga 554 sayılı KHK hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

Anılan Kararname ile koruma altına alınmak istenen tasarım, kavram olarak, bir ürün veya ürün parçasının görünümüdür (Tekinalp, Ü.: Fikrî MülkiyetHukuku, 5. Bası, İstanbul 2012, s. 661).

554 sayılı KHK’nın 3’üncü maddesinde ise tasarım “bir ürünün tümü veya bir parçası veya üzerindeki süslemenin, çizgi, şekil, biçim, renk, doku, malzeme veya esneklik gibi insan duyuları ile algılanan çeşitli unsur veya özelliklerinin oluşturduğu bütünü” şeklinde tanımlanmıştır.

Kararnamede “endüstriyel” kelimesinin kullanılmasının sebebi ise endüstriyel yolla üretilen ürün tasarımlarına endüstriyel tasarım denmesidir. Bunlar seri imalata konu ürünlerdir.

Korumanın kapsamı, ürünün görünüm özellikleriyle sınırlıdır (Karahan, S./Suluk, C./Saraç, T./Nal, T.: Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, 4. Bası, Ankara 2015, s. 285).

Ülkemizde tasarım tescilleri TPE tarafından yapılmakta olup bir endüstriyel tasarımın 554 sayılı KHK hükümlerine göre korunabilmesi için tasarımın tescil edilmesi gereklidir. Tescil ilkesi, tescilsiz tasarımların korunmayacağı anlamına gelmez. Tescilsiz tasarımlar genel hükümlere göre korunacaktır (Tekinalp, s.674).

554 sayılı KHK’nın 9’uncu maddesi gereğince tescilli bir tasarımın, hukuken korumadan yararlanabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. Bunların en başında kamu düzeni ve genel ahlâka aykırı olmama hâli gelir. “Koruma Şartları” başlığı altında düzenlenen 5, 6 ve 7’nci maddelerinde yeni ve ayırt edici nitelikteki tasarımların korunacağı belirtilmiştir. Koruma kapsamı dışında kalan diğer hâller ise Kararnamenin 10’uncu maddesinde düzenlenmiş olup yenilik ve ayrıt edicilik vasıfları bulunmayan tasarımlar ile tasarımcıya seçenek özgürlüğü bırakmayan tasarımların koruma kapsamı dışında bırakılacağı hükme bağlanmıştır.

Yenilik ve ayırt edicilik incelemesi, önceden mevcut bulunan tasarımlar ile ihtilaf konusu olan tasarımın kıyaslanarak değerlendirilmesi işlemidir. Yenilik (m.6) unsurunun belirlenmesinde tasarımının, önceki bir tasarımın aynısı olup olmadığı incelenir. Ayırt edicilik (m.7) ise yeni olan bir tasarımın ortak özelliklerinin dışında ve bilgilenmiş kullanıcı gözüyle kıyaslanan diğer tasarımlardan farklı kılan özelliklerdir.

554 sayılı KHK’nın 11’inci maddesi uyarınca tescilli tasarımın koruma kapsamı belirlenirken buna 7’inci maddeye uygun olarak o tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde yarattığı genel izlenimle bariz bir benzerlik gösteren bütün tasarımlar dikkate alınır ve tasarımcının tasarımını geliştirirken seçenek özgürlüğü de göz önünde tutulur. Bu kural dört alt kural içerir: (1) Bir tasarımın daha önceki bir tasarımdan doğan tasarım hakkını ihlal ettiği, yani korunan tasarıma benzediği, korunan tasarım yönünden karıştırılma tehlikesi yarattığı iddia edildiğinde değerlendirme bilgilenmiş kullanıcı esas alınarak yapılır. (2) ihlal iddiasına muhatap tasarımın bilgilenmiş kullanıcıda bıraktığı genel izlenim ile öncekinin yarattığı genel izlenimin benzer olup olmadığı incelenir; yoksa ayrıntı değerlendirmesi yapılmaz. (3) inceleme ve değerlendirmede tasarımcının seçenek özgürlüğünün ne olduğuna bakılır; olayda böyle bir özgürlük yoksa benzerlik kaçınılmaz olduğundan koruma reddedilir. Ancak, olağan bir tüketicinin dikkatinden kaçabilecek, fakat bilgilenmiş kullanıcının gözüne çarpabilecek farklılıklara önem verilir. (4) Değerlendirmede "bütün tasarımlar dikkate alınır". 554 sayılı KHK’nın merkez yönergeden aldığı bu hüküm, değerlendirme yapılırken tasarımın uygulandığı ürünün dikkate alınmayacağı, ürün farklı olsa bile, korunan tasarımın "benzerlik" inin bir ihlal olduğunu ileri sürebileceği anlamına gelmektedir. (Tekinalp, s.683-684).

Diğer taraftan, HMK’nın 266’ıncı maddesi, “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” hükmünü; 281’inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ise “(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir. (3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir” hükümlerini içermektedir.

Ayrıca, 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3’üncü maddesinin iki ve üçüncü fıkraları, “(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz”; yine 03.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 30143 sayılı Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 5’inci maddesinin iki ve üçüncü fıkraları, “(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” şeklinde düzenleme içermektedir.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığı altında somut olaya gelindiğinde; 554 sayılı KHK’nın 11’inci maddesi uyarınca tescilli tasarımın koruma kapsamı 7’nci maddeye uygun olarak o tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde yarattığı genel izlenimle bariz bir benzerlik gösteren bütün tasarımlar dikkate alınarak belirlenir. Buna göre tecavüzün varlığının tespiti tasarım uzmanı bilirkişilerin yapabileceği özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir değerlendirmedir. Tasarımcı bilirkişiler kıyaslanan tasarımlar bakımından söz konusu tasarımlara konu ürünlerin bilgilenmiş kullanıcı gözüyle yarattıkları genel izlenim itibariyle benzer olup olmadıkları hususunda özel ve teknik bir değerlendirme yaparlar. Dava konusu 2007/3224 sayılı tasarım belgesindeki 14 numaralı tasarıma tecavüzün tespiti özel ve teknik bilgiyi gerektirmekte olup, bu hususta alınan bilirkişi raporunun da mahkemece eksik görülmesi hâlinde HMK`nın 281’inci maddesi gereğince Bilirkişilik Kanunu`nun az yukarıda belirtilen hükümleri de dikkate alınmak suretiyle bilirkişiden ek görüş alınması veya yeniden bilirkişi inceleme yaptırılması mümkündür. Ayrıca üniversitelerde dahi ayrı bir bölüm olan endüstriyel tasarıma ilişkin bir konunun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenebileceğinden bahisle de mahkemece direnme kararı verilmesi hatalı olmuştur.

Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ:

Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HMK’nın 429’uncu maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.06.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

YHGK 6.06.2018 E.2017/99 - K.2018/1173

376 görüntüleme0 yorum
bottom of page