TRAFİK KAZASINDA AÇILMAYAN HAVA YASTIKLARI İMALATÇISININ SORUMLULUĞU
OTOMOBİLDE GİZLİ AYIP ( Hava Yastıklarının Açılmaması )
DAVACININ DAVA SIRASINDA RÜŞTÜNÜ İSBATI ( Vekil Sıfatının Devam Edip Etmemesi Yönünden )
VELAYETEN AÇILAN DAVADA KÜÇÜĞÜN DAVA DEVAM EDERKEN ERGİNLEŞMESİ ( Vekil Yönünden )
VEKALETİN SONA ERMESİ ( Küçüğe Velayeten Verilen Vekaletname - Küçüğün Yargılama Devam Ederken Erginleşmesi )
Davalı şirketin imal ederek sattığı, davacı ... Sanayi ve Ticaret A.Ş.`ye ait M marka aracın sürücü Ş. Ö. kullanımında iken meydana gelen tek taraflı ölümlü, yaralamalı, maddi hasarlı kaza sonucunda, araçta çok sayıda bulunan hava yastıklarının hiçbirisinin açılmadığı, araçta bu yönde üretim hatası olduğunu ileri sürülerek, maddi ve manevi tazminat istemi ile açılan davada:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
Davaya konu kazada, araç içerisinde bulunan hava yastıklarının açılmamasının üretim hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi açısından yerel mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı, 24.05.2011 tarihli bilirkişi raporunun yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre alanında uzman akademisyenlerden seçilerek oluşturulacak bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmakta İSE DE;
Davacılardan ikisinin yargılama sırasında ergin (reşit) olmaları nedeniyle;
daha önce velileri tarafından küçükler adına velâyeten verilen vekâletnamenin sona erip ermeyeceği; bu bağlamda velileri tarafından atanan vekilin küçüklerin reşit olmalarından sonra onlar adına yaptığı temyiz isteminin geçerli sayılıp sayılamayacağı hususu ön sorun olarak tartışılmış VE
küçüklerin ergin olmalarından sonra kendileri adına vekil tarafından, direnme kararının temyizine ilişkin olarak yapılan işleme icazet vermedikleri yönünde bir irade bildirimleri bulunmadığından, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca, yukarıda isimleri geçen davacılar bakımından geçerli bir temyiz isteminin bulunduğu kabul edilmiştir.
İşin esasına gelince; Hükme esas alınan bilirkişi raporunun, hava yastıklarının açılmaması ile yaşanan ölümler ve yaralanma arasında nedensellik bağının bulunup bulunmadığı noktasında da yeterli olmadığı kabul edilirik, direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
TMK.335, 342 TBK.512, 513 HMK.71, 73, 281, 282
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Taraflar arasında birleştirilerek görülen “maddi ve manevi tazminat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda
Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesince asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine dair verilen 26.10.2011 gün ve 2009/1132 E., 2011/536 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyizi üzerine
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26.06.2013 gün ve 2012/20773 E., 2013/17618 K. sayılı kararı ile:
"...Davacılar, 23.04.2009 tarihinde Ş. ... şirketine ait M... marka aracın, araç sürücüsü Ş.Ö.` ün kullanımında iken Kayseri Pınarbaşı – Malatya yolu 55. km` de meydana gelen tek taraflı ölümlü, yaralamalı, maddi hasarlı kaza sonucunda A.Ç., L.G. ve Ş.Ö.` ün vefat ettiğini, ...` ün yaralandığını, kazada tahminen aracın 9 takla atmasına, hurdaya dönecek kadar aracın ağır darbe ve hasar almasına rağmen çok güvenlikli olduğu söylenen araçta çok sayıda bulunan hava yastıklarının hiçbirisinin açılmadığını, araçta bu yönde üretim hatası olduğunu ileri sürerek,
asıl davada; herbir davacı yönünden şimdilik 1.000.00.` er TL. Olmak üzere toplam 16.000.00.TL maddi tazminatın,
birleşen davada; toplam 295.000.00.TL maddi ve 725.000.00.TL manevi tazminat ile 3.000.00.TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Asıl davada davalı, birleşen davada davalılar, davanın reddine karar verilmesini dilemişlerdir.
Mahkemece, asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmiş;
hüküm asıl ve birleşen dava davacıları tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacılardan Ş. ... şirketine ait M... marka S 320 CDI tipi 2007 model aracın,
23.04.2009 tarihinde araç sürücüsü Ş.Ö.` ün kullanımında iken Kayseri Pınarbaşı – Malatya yolu 55. km` de meydana gelen tek taraflı ölümlü, yaralamalı, maddi hasarlı kaza sonucunda, A.Ç., L.G. ve Ş.Ö.` ün vefat ettiği, ...` ün yaralandığı dosya kapsamı ile sabittir.
Davacılar, aracın kaza yapmasına rağmen araçta bulunan hava yastıklarının hiçbirisinin açılmadığını, araçta bu yönde üretim hatası olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Davalılar, kazanın oluş şekline göre, hava yastıklarının açılmamasının normal olduğunu, araçta bu yönde herhangi bir üretim hatasının bulunmadığını savunmuşlardır.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi heyeti tarafından, hava yastıklarının aktive olmasında rol oynayan en önemli parametrenin kaza esnasında oluşan negativ ivme olduğu, hava yastıklarının açılıp açılmamasının, çarpışmanın esnek olup olmadığı ile doğrudan ilgili olduğu, hasar fotoğrafları ve araç üzerindeki gözlem sonucunda, aracın kesinlikle önden + 30 derece açılı bir koni içinde kalacak doğrultuda çarpışma türü bir darbe almadığı için ön hava yastıklarını tetikleyici şartların oluşmadığı böylece araçta üretimden kaynaklı ayıp bulunmadığı yönünde rapor tanzim edilmiştir.
Dosyadaki kaza raporu, kaza sonrası çekilen resimler de dikkate alınarak araç üzerinde inceleme yapılmak suretiyle, araçta ön hava yastıkları haricinde çok sayıda yan, tavan ve perde hava yastıklarının da bulunduğu gözetilerek kaza sırasında araçta bulunan tüm hava yastıklarının açılmamasının üretim hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunda davacıların itirazlarını da karşılayacak şekilde üniversiteden bu alanda uzman akademisyenlerden seçilerek oluşturulacak bilirkişi heyetinden, taraf ve yargı denetimine elverişli rapor aldırılarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, asıl ve birleşen dava davacılarının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir..."
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve HUMK. nın 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekillerinin duruşma isteğinin reddine karar verilip, dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen davadaki istekler maddi ve manevi tazminata ilişkindir.
Davacılar vekili; davalı şirketin imal ederek sattığı, davacı ... Sanayi ve Ticaret A.Ş.`ye ait M... marka aracın sürücü Ş. Ö. kullanımında iken Kayseri Pınarbaşı-Malatya karayolunda meydana gelen tek taraflı kaza sonucunda A. Ç., L. G. ve Ş. Ö.` ün vefat ettiğini, ...`ün ise yaralandığını,
aracın kaza sırasında tahminen dokuz takla atıp tamamen hurdaya dönecek kadar hasar görmesine karşın,
M. marka araçlar içerisinde en üstün özelliklere sahip ve güvenlik açısından da "...güvenliğiniz önceliğiniz..." sloganı ile satılan araçtaki sekiz adet hava yastığından hiçbirinin açılmadığını,
araçta bu yönde bir üretim hatası ve imalatçının sorumluluğunun bulunduğunu,
maddi ve manevi olarak tüm müvekkillerinin büyük bir zarar gördüğünü ileri sürerek, asıl davada; her bir davacı yönünden şimdilik 1.000,00 `er TL olmak üzere toplam 16.000,00 TL maddi tazminatın, birleşen davada da aynı iddialar ile toplam 295.000,00 TL maddi, 725.000,00 TL manevi tazminatın davalı Daimler AG`den (izafeten M. A.Ş.`den), 3.000,00 TL maddi tazminatın da davalı ...Ş.`den tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ...Ş. vekili,
asıl davada;
müvekkilinin aracın üreticisi ya da satıcısı olmadığını, sadece ithalatçısı olduğunu, aracı ithal edip K.. A.Ş.`ye sattığını, onunda davacı ... Sanayi ve Ticaret A.Ş.`ye sattığını, bu nedenle üretim hatası bulunduğundan bahisle müvekkili şirkete husumet yöneltilemeyeceğini, uyuşmazlığın gizli ayıp iddiasından kaynaklandığını, süresinde yapılmış bir ayıp ihbarının bulunmadığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu,
ayrıca hava yastığı sisteminin emniyet kemerine ilave olarak düşünülmüş bir güvenlik önlemi olduğunu, kaza anında hava yastıklarının açılmasını sağlayan şeyin aracın hızı ya da araçtaki hasar olmayıp, araç gövdesi üzerinde oluşan negatif ivme olduğunu, bunun da tamamen kaza koşullarına bağlı olduğunu ve araçta bir üretim hatası bulunmadığını belirterek, davanın öncelikle husumet ve zamanaşımı nedeniyle, olmadığı takdirde ise esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen dava bakımından da,
müvekkili şirket ile Daimler AG`nin birbirinden tamamen farklı tüzel kişiliklere sahip olduğunu, M. Türk A.Ş.`nin aracın üreticisi ve satıcısı olan D..`nin genel müdürlüğü, ticari mümessili, acentesi ya da tek yetkili temsilcisi olmadığını, sadece M. marka binek ve hafif ticari araçların Türkiye`de münhasır olmayan distribütörü olduğunu, bu nedenle Daimler AG`ye izafeten müvekkili şirkete dava açılamayacağını, davacı ... Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile de aralarında bir sözleşme ilişkisi bulunmadığını belirterek, birleşen davanın da öncelikle husumet ve zamanaşımı nedeniyle olmadığı takdirde ise esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece, davanın ayıplı mal satışından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olduğu, ancak uzman bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen ve mahkemece de hüküm kurmaya elverişli kabul edilen 24.05.2011 tarihli rapor uyarınca kaza esnasında ön hava yastıklarının tetiklenmesini gerektiren teknik şartların oluşmadığı, dolayısıyla hava yastığının açılmamasının ayıp olarak sayılmayacağı,
kazanın meydana gelmesinde müteveffa sürücü Ş.Ö.`ün tam kusurlu olduğu, hava yastıklarının açılmaması ile yaralanma ve ölümler arasında illiyet bağının da bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Karar, asıl ve birleşen dosya bakımından davacılar vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, ilk hükmün gerekçesinde açıklanan nedenlerden dolayı bozma kararında belirtilen hususların benimsenmediği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekilleri tarafından temyize getirilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu kazada, araç içerisinde bulunan hava yastıklarının açılmamasının üretim hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi açısından yerel mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı, 24.05.2011 tarihli bilirkişi raporunun yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre alanında uzman akademisyenlerden seçilerek oluşturulacak bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, davacılardan ... ile ...`ın yargılama sırasında ergin (reşit) olmaları nedeniyle daha önce velileri tarafından küçükler adına velâyeten verilen vekâletnamenin sona erip ermeyeceği; bu bağlamda velileri tarafından atanan vekilin küçüklerin reşit olmalarından sonra onlar adına yaptığı temyiz isteminin geçerli sayılıp sayılamayacağı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere davaya vekâlet, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun (HMK) 71 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, bu hükümlerde açıklık olmayan hallerde Borçlar Kanununun temsile ilişkin hükümleri uygulanır.
Hukuk sistemimizde bir davanın vekil (avukat) vasıtasıyla takibi zorunluluğu bulunmamaktadır. Dava ehliyeti bulunan herkes, davasını kendisi veya tayin ettiği vekil aracılığı ile takip edebilir (HMK. m.71).
Davaya vekâlet, kanunda özel yetki verilmesini gerektiren hususlar saklı kalmak üzere, hüküm kesinleşinceye kadar, vekilin davanın takibi için gereken bütün işlemleri yapmasına, hükmün yerine getirilmesine, yargılama giderlerinin tahsili ile buna ilişkin makbuz vermesine ve bu işlemlerin tamamının kendisine karşı da yapılabilmesine ilişkin yetkiyi kapsar (HMK. 73/1).
Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun (TMK) 335. maddesine göre ergin olmayan çocuk ana ve babasının velayeti altındadır. TMK`nın "çocuğun temsil edilmesi" başlıklı 342. maddesi uyarınca da ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler. Ancak çocuğun ergin (reşit) olması ile velayet ve buna bağlı olarak da velinin temsil görevi sona erer. Bu nedenle bir dava sırasında çocuğun ergin (reşit) olması durumunda da yasal temsilcinin (velinin) temsil görevi sona erer ve davaya (ergin olan) çocuk tarafından devam edilir. Rüştün gerçekleşmesinden sonra yasal temsilcinin yaptığı işlemler ise çocuk onay (icazet) vermezse geçersizdir. Eğer yasal temsilci, çocuk ergin olmadan önce davayı takip için vekil tayin etmişse, rüşt ile birlikte vekilin görevi sona ermez. Zira kanuni mümessilin atadığı vekil, zaten çocuk adına (çocuğu temsilen) seçilmiştir (Yılmaz E.: Çocuk Hakları Açısından Çocuğun Davada Temsilinin ve İradesinin Önemi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 11, Özel Sayı, s. 829; Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II, İstanbul 2001, s. 1336, 1337).
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2012 gün ve 2012/21-73 E., 2012/285 K.; 20.03.2013 gün ve 2012/21-1121 E., 2013/386 K; ve 12.02.2014 gün ve 2013/21-586 E., 2014/95 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Vekâlet ilişkisinin sona erme sebeplerinin düzenlendiği (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 396 ve 397) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 512 ve 513. maddelerinde de çocuğun ergin olması hâli, vekaletten azil, istifa durumları, ölüm, iflas veya ehliyetin kaybı gibi vekâleti sona erdiren hâller arasında sayılmamıştır.
Şu hâle göre, ergin olmayan çocuğu temsilen düzenlenen vekâletname ile verilen vekâlet görevi çocuğun ergin olmasıyla sona ermeyeceği gibi, çocuğun ergin olmasından sonra yapılan işlemler de ancak onun icazeti olmadığı durumda geçersiz hale gelecektir.
Somut olayda da küçüklerin ergin olmalarından sonra kendileri adına vekil tarafından, direnme kararının temyizine ilişkin olarak yapılan işleme icazet vermedikleri yönünde bir irade bildirimleri bulunmadığından Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca, yukarıda isimleri geçen davacılar bakımından geçerli bir temyiz isteminin bulunduğu kabul edilmiştir.
Yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda vekâlet ilişkisini sona erdiren ve Türk Borçlar Kanunu`nda sayılan hâller bulunmasa da vekâlet ilişkisini sona erdiren özel durumların da bulunduğu, çocuğun yargılama sırasında ergin olmasının da bu durumlardan biri olduğu, çocuğun ergin hâle gelmesiyle yasal temsilcinin temsil görevi ve buna bağlı olarak küçük adına velisi tarafından verilen vekâletin sona erdiği, somut olayda da ergin olan ... ile ...`ın Hukuk Genel Kurulunun geri çevirme kararına rağmen kendi adlarına temyiz isteminde bulunan vekile vekâletname vermedikleri, bu durumda onlar adına temyiz isteminde bulunan vekilin yetkisiz olduğu ve onun tarafından yapılan istemin geçerli kabul edilemeyeceği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacılar ... ile ... adına direnme kararının temyizine ilişkin istemin geçerli olduğuna oy çokluğu ile karar verilerek ön sorun bu şekilde aşılmış ve işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, 6100 sayılı HMK`nın 266. (mülga1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 275.) maddesine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.
Bilirkişi, görüşüne başvurulan husus hakkında özel ve teknik bilgisine dayanarak inceleme yapar ve vardığı sonuçları (görüşünü) mahkemeye yazılı ya da sözlü olarak bildirir.
Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir (HMK.m. 282). Bu düzenleme, bilirkişinin belirteceği oy ve görüşün bir takdiri delil niteliği taşıdığına işaret etmekte olup, hâkim bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmaz ise rapordaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulması için bilirkişiden ek rapor isteyebileceği (HMK.m.281/2) gibi gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme de yaptırabilir (HMK. m. 281/2).
Eldeki davada, bilirkişiler tarafından dosya incelenmek ve araç üzerinde gözlem yapmak suretiyle düzenlenen raporda, hava yastıklarının aktive olmasında rol oynayan en önemli parametrenin aracın kaza anındaki hızı değil, kaza esnasında oluşan negatif ivme olduğu, hava yastıklarının açılıp açılmamasının çarpışmanın esnek olup olmadığı ile doğrudan ilgili olduğu, aracın kesinlikle önden + 30 derece açılı bir koni içinde kalacak doğrultuda çarpışma türü bir darbe almadığından ön hava yastıklarını tetikleyici şartların oluşmadığı, böyle olunca araçta üretimden kaynaklı bir ayıbın bulunmadığı belirtilmiştir.
Mahkemece, bilirkişilerin bu görüşü esas alınarak hüküm kurulmuş ise de,
kaza yapan araçta ön hava yastıkları haricinde çok sayıda yan, tavan ve perde hava yastıklarının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Olay günü Pınarbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen kaza raporunda araç içindeki hava yastıklarının hiç birinin açılmadığı belirtildiği gibi bu durum kaza sonrası çekilen resimlerde de gözükmektedir. Bilirkişi raporunda ise sadece ön hava yastıklarının açılmama nedeni tartışılmış, kaza sırasında aracın çok sayıda takla atmasına ve çok ağır bir şekilde hasar görmesine karşın araçtaki tüm bu hava yastıklarının hiç birinin açılmamış olmasının üretim hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususu üzerinde durulmamış, bu konuda bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır.
Bu durumda, bilirkişi raporunun yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olduğunu söyleyebilme imkânı bulunmamaktadır.
Ayrıca, bilirkişi raporunda kaza tutanaklarındaki basit krokiden anlaşıldığı kadarıyla takla atan araçtan fırlayarak uzak mesafelere savrulma sonucu meydana gelen yaralanma ve ölümlerin emniyet kemerinin takılı olmamasından kaynaklandığı,dolayısıyla hava yastıklarının açılmaması ile yaralanma ve ölümler arasında nedensellik bağının bulunmadığı kanaatine varıldığı bildirilmiş, yerel mahkemece de anılan rapor uyarınca nedensellik bağının bulunmadığı kabul edilerek karar verilmiş ise de bu konudaki incelemenin de yeterli olduğu söylenemez.
Çünkü, kaza raporuna göre Ş.Ö. kaza sonrasında emniyet kemeri takılmış vaziyette araç içerisinde ölü olarak bulunmuş ve emniyet kemeri çıkartılarak araçtan indirilmiştir. Böyle olunca bütün ölümlerin emniyet kemerinin takılı olmamasından kaynaklandığı söylenemeyeceği gibi hava yastıklarının açılması hâlinde araçtan fırlamaların önlenip önlenemeyeceği hususu da tartışılmamıştır.
Dolayısıyla hükme esas alınan bilirkişi raporu hava yastıklarının açılmaması ile yaşanan ölümler ve yaralanma arasında nedensellik bağının bulunup bulunmadığı noktasında da yeterli değildir.
O hâlde, yerel mahkemece Özel Dairenin bozmada gösterdiği gerekçe yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ile bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.06.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy birliği ile karar verildi.
YARGITAY HGK 13.06.2018 E.2018/395 - K.2018/1184
コメント